TÜRKİYE’NİN TANITIMI (2)
Türkiye’nin Avrupa standartlarına, normlarına en uygun kesimi, sektörü her halde turizmdir. Milyonlarca çalışanıyla, otel, acenta, kara, hava ulaşımıyla turizm sektörü, kendisini zaten hep Avrupalı hissetmiştir. Bu yüzden çoğu turizmci AB'li olmaktan çok, Avrupa standartlarında olup da AB'li olmayan İsviçreli veya Norveçli gibi hissetmiştir kendini ( vize dertleri dışında ). Çünkü Türkiye’ye tanıtım için ilk kez kolundan çekerek davet ettikleri yabancı tur operatörün, acentanın veya basının gördüğü Avrupai hizmetlerin kalitesiyle şaşkına dönmesini her turizmci yaşamıştır.
Türkiye’ye böyle davetle gelen veya ilk kez gelen her turistin (çoğunun diyelim) ağzından bu hayret ve takdir duyulmuştur. Bir acenta ile her ilk gelen yabancı (çoğunlukla), sağdan soldan duyduklarının ne denli yanlış olduğunu ancak gelip, görünce anlamaktadır. Hepinizi fesli bekliyordumdan tutun, kaç karın vara kadar, binbir cahil soruyu duymamış turizmci yoktur. Özellikle Avrupalının bu kadar cahil veya daha kibarca çeşitli nedenlerle yanlış yönlendirilmiş olması (bkz.son paragraf), turizmcinin tanıtıma hırsla daha fazla önem vermesine ve bu konuda çırpınmasına neden olmuştur.
Ancak burada püf noktası ‘’Bir acenta ile gelen turist veya basın’’ da yatmaktadır. Çünkü, bir acentanın evsahipliğinde gelen her yabancı, evsahibinin en iyi ağırlamasını yaşamış, en iyi yemeklerini yemiş, en iyi plajlarında yatmış, kısaca, bir eskort eşliğinde en iyi izlenimlerle ülkeyi tanımıştır. Arka sokakların pisliğini veya geri kalmışlık manzaralarını pek az görebilmiştir. Şimdi ana konuya girersek:
‘’Türkiye AB ye giriyor’’ denmesi sadece bu cümleyle kendi başına büyük bir tanıtım sloganı olup, tüm dünyanın ilgisini çekerek Türkiye neymiş, kimmiş sorusunu tüm potansiyel turistlerin kafasında yaratarak Türkiye’ den akacak her bilgiye Avrupa’dan Japonya’ya, ABD den, Avustralya’ya herkesin odaklanmasını sağlayacaktır. Eğer şu anda hemen bu merakları giderecek doğru TV programlarını, sanatçı organizasyonlarını, basın davetlerini hızla yapamazsak bakın ne olacak:
Tüm dünya basını, Türkiye’ye akın ederek, önce çarşaflıları, sonra fakir köşeleri koşa koşa çekip yayınlayarak, işte AB adayı bu diye bas bas yayına başlayacaklardır. Tamam bu da bizim gerçeğimiz ama , emin olun bu çekimlerde bir tek Antalya resmi yeralmayacaktır.
Bakanlık, billboarddu, zırttı pırttı hemen bir kenara bırakıp, tüm dünya basınını çok organize bir şekilde hemen Türkiye’ye (onlar daha gelmeden ) bedava davet etmeli, hızla, parasıyla, Türkiye tanıtım filmlerini (reklam filmi değil) tüm dünyanın her ülkesinin bir numaralı TV kanallarında haber gibi devreye sokmalı, Fazıl Say’ları, Pekinel’leri, Filarmonileri, Yaşar Kemal’leri Orhan Pamuk’ları, Sertap’ları, Tarkan’ları , Anadolu Ateşini önce referandum diye tutturan Paris ve Viyana’dan başlatarak bir yıl boyunca şehir şehir gezdirmelidir. Bu da yetmez, her ülkenin Philip Kirkorov’unu bulmalı (Bkz. bir önceki yazı), Sezen Aksu bestelerini ellerine vermeli , kliplerini Antalya’da çekmeli, tüm Avrupa diskolarında bu şarkılarla gençler dansetmelidir. Hemen şimdi.
Bir milyar dolar mı gerekli? Hemen şimdi turizmde KDV %8’e iner ve tüm sektör kalan %10'u bu işe bağışlar…
Bize milyarlarca dolar kaybettiren Oliver Stonu’un 30 yıl sonra gelip pardon hata ettim demesinden ders alınarak, şimdi bu tanıtımı yapmazsak, çok değil, bir yıl sonra yirmi tane ‘’Midnight Express’’ filmi Avrupa’da vizyona girecektir. Girsin girsin de hiç olmazsa kalitesi ‘’Orient Express’’ olsun.
Not : Türkiye’nin başta Rusya, sonra tüm Avrasya’da kalitesiyle tanınmasının ana nedeni, abartısız tüm Avrasya Basınının ve Acentalarının, Operatörlerce ve otellerce bedava ağırlanmasında, onlarca Rus sanatçının Türkiye kliplerinde yatar. Bunu yapmış Rus-Türk operatörlerin abileri hem de on katıyla Avrupa’da var. Haydi Vural Bey, Cem Bey, Talha Bey, Cankut Bey, Mümtaz Bey, ….